Büyülü Paris
- Merve Sena

- 31 Oca 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 1 Şub 2024

Gitmeyi en çok istediğim şehirlerden birisiydi Paris. Ağustosta canım kocamın yaptığı bir süprizle gitme fırsatımız oldu. Burdan kendisine teşekkür eder ve sürprizlerinin devamını bekleriz:) Gitmeden önce çevrenizden şöyle sözler duyabilirsiniz. Her yer kokuyordu .Abartılacak bir güzelliği yok. Dikkat et Paris sendromuna yakalanma (Paris sendromu özellikle Asyalı turistlerde rastlanan Paris'i gezmeye gelenlerin umduğunu bulamadıklarında yaşanan hayal kırıklığına verilen isimdir)
Herkesin duyguları ve hisleri kendisine özeldir. Her şehir herkeste farklı izler ve hisler bırakır. Benim Paris için hissettiklerim ise çok başka. İnanılmaz bir huzur ve mutluluk duydum. Tekrar gitmek için can atıyorum.

Paris için iki gece üç gün ayırmıştık. Bana asla yetmedi. Doyamadan ayrıldım. Şöyle bir hafta kalsak ne güzel olurmuş. Daha genciz gideriz yine diyor ve neler yaptığımızı anlatmaya başlıyorum. İlk durağımız zafer takı oldu. Napolyon tarafından yaptırılmıştır. Austerlitz savaşında galip gelen Fransız askerlerine şöyle demiştir 'Evinize zafer taklarının altından geçerek döneceksiniz.1836 yılında açılmıştır. 12 caddeye yol veren geniş bir kavşaktır. En ünlüsü Şanzelize caddesidir. Ah o caddede yürümek nasıl güzeldi. Birbirinden güzel kafeler mağazalar... Benim gibi eşya tutkunuz varsa bayılacağınıza eminim. Bizim kahve ve kruvasan denemek için tercihimiz L'occitaneX Pierre Herme oldu. Mekan gayet şık ve tatlılar da çok güzeldi. Salında Laduree 'a gitmeyi düşünüyorduk ama tadilattaydı. Burası da bizi üzmedi. Hatta üçüncü günümüzde tekrar buraya geldik. O gün de Angelina'ya gitmeyi düşünüyorduk ama sıra beklemeyi gözümüz kesmedi. Kendimizi L'occitane'de bulduk.

Akşama doğru merkezden biraz uzakta bir park keşfettik. Parc des buttes chaumont. Ortada minik bir gölet vardı. İşten çıkan Fransızlar güzel havanın tadını çıkarmak için kendilerini parka atmışlar. Çimlerin üzerine oturup piknik yapan bir sürü insan vardı. Şimdi piknik dediysem mangal doblolu enişte falan gelmesin aklınıza sandviçini meyve suyunu alan gelmiş. Biz de öyle takıldık. Koşan insanları izledik. İlk defa bu kadar çok koşan insan gördüm. Kimisi yalnız kimisi gruplar halinde. yürüyüşü bile zor yapan ben bunu beğendi :) Yürüyüş hakkında bir podcast dinlemiştim. İnsan zihnine ve bedenine ne kadar iyi geldiğini anlatıyordu. Nietzsche başka olmak üzere pek çok yazar ilham almak için uzun yürüyüşlere çıkarlarmış. Mesela Nietzsche sekiz on saat yürüyormuş. Helal olsun dedirtecek cinsten. Yakınlarım çok iyi bilir ki hassas bünyem yorucu işlere hiç müsait değildir. Ama bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Umarım ilerleme kat ederim.

Ertesi gün Louvre müzesine gitmeyi planlamıştık. Ancak biraz geç kalmışız bilet almak için. Şunu da hatırlatmak isterim Avrupa'da müze saray gibi yerlerin biletleri saatlik zaman dilimine göre internet üzerinden alınıyor. O yüzden seyahatinizden bir iki hafta önce bu işlemleri halletmenizi tavsiye ederim. Aksi takdirde yer bulamayabilirsiniz. Sonra bizim gibi hüzne gark olmayın. Ah canım La Galerie Dior. Ne de çok arzu etmiştim o kıyafetleri incelemeyi. İsteğim başka baharlara kaldı.
Hal böyle olunca bizim rotamız Versay sarayı oldu. Yapımına 1661 yılında başlanmış, daha sonra değişik zamanlarda genişletilmiştir. Çok büyük tipik bir Fransız sarayıdır. En ilginç özelliği yapımında hiç tuvalet düşünülmemesidir. Bunun nedeni o zamanki asillik anlayışına göre istedikleri yerde gereksinimlerini giderebilecekleri içinmiş. Asillik anlayışları şapka çıkartacak cinsten(!).Fransız devriminden sonra kral ve yakınlarının kullanması için 9 tane tuvalet yapılmış. Çalışanlar lazımlık kullanırlarmış.
Saray o kadar büyük ki detaylı bir gezi bir gündüzü alır. İç dekorasyonu inanılmaz ihtişamlı. O tavan süslemeleri, tablolar, koltuklar...Hepsi kendine hayran bırakıyor. Aşağıya bıraktığım fotoğraflardan sarayı inceleyebilirsiniz.
Paris'te son akşamımızı Eyfel kulesine çıkarak geçirdik. Kule 1889 yılında inşa edilmiş. Şimdilerde çok büyük hayranlık uyandırsa da zamanında çirkin bir demir yığını olarak görülmüş hatta İngiliz şair William Morris hiç sevmediği halde vaktinin çoğunu burada geçirirmiş. Sebebi sorulduğunda da 'Koca Paris'te bu çirkin demir yığınını görmediğim tek yer burası' demiş. Acaba bugünleri görse pişman olur muydu dersiniz. Ben hiç sanmam. Böyle insanlar hiç pişmanlık hissetmezler.
Gördüğüm zaman gerçekten etkilendiğim eserlerden birisi Eyfel kulesidir. Özelikle ışıkları yanmaya başlayınca oluşan o atmosfer. İnsanı gerçekten büyülüyor. Abarttığımı düşünebilirsiniz. Ama bunun öznel yargılar olduğunu belirmek isterim. Ben duygularını yoğun yaşayan bir insanım. Dubai'deki su gösterisinde sevinçten göz yaşı dökmüş insanım ben. Eyfel'den etkilenmemem mümkün mü :) Buradan ben de gittim bir iki tablo koymuşlar binalar kafeler var neyine hayran oldun diyen babacığıma selam olsun.


Son günümüzde geldiğimden beri yapmayı istediğim mini pikniğimizi yaptık Eyfel'in önünde. Bunun için gerekli malzemeleri evimden getirdim tabi ki. Romantik bir pikniğin olmazsa olmazı kareli örtüdür. Minik bir sunum tahtası, uygun peçeteler, kruvasan ve kahve. Şansımıza hava yağmurlu göstermesine rağmen güneş açmıştı. Bol bol fotoğraf çekip havanın tadını çıkardık. Şunu da ekleyeyim fotoğrafta da gördüğünüz üzere Nutella'lı krep de almıştık. Etrafta birçok büfe var bunları satan. Geçenler de öğrendiğim bir bilgiye göre hamurlarını lağım çukurlarında bekletiyorlarmış. Bir daha alır mıyım hiç. Tövbeler olsun. Zaten tadı da pek güzel değildi.
Dönüşümüzü Charles De Gaulle havalimanından yaptık. O kadar şıktı ki çok şaşırmıştım. Personeller özel takımlar giymişler her gelen kişiyle kibar bir şekilde ilgileniyorlar. Koltuklar deri kaplı. Uçağınızı beklerken oyalanabileceğiniz oyun alanları yapmışlar. Sanırsınız businessda uçacaksınız. Öyle güzeldi yani.
Paris, en popüler destinasyonlardan birisi. Hal böyle olunca uygun bilet bulmak kolay değil. Bunun için kampanya dönemlerini tercih edebilirsiniz ya da Fransa'nın güneydoğusunda yer alan Lyon şehrine uçup oradan trenle 2 saatlik bir yolculukla Paris'e varabilirsiniz.
Peygamber Efendimiz 'Seyahat edin sıhhat bulursunuz.' buyurmuş. Bir sonraki yazım uzak rotalardan birisi Zanzibar hakkında olacak. Takip etmeyi unutmayın. Sağlıkla, seyahatle kalın.









Bu harika paylaşımın beni Parise götürdü. Kalemine sağlık